Çiçeklerden en çok papatyaları severim ben
.Baharın habercisidir onlar ; her bahar kendiliğinden ortaya çıkarlar ..
Ve yaz biterken kururlar En çok Papatyaları severim ben ;bilir misin dalındayken kokmaz onlar ancak koparılıp öldükten sonra çıkar kokuları Ölümün en güzel kokusu derler bu yüzden. Ölüm papatyalara bile yakışmaz oysa ölmeseler hiç keşke .. En çok Papatyaları severim ben ; Gül gibi aşkı haykırmaz;orkide gibi
farkedilir olmaz; zambak gibi güzel kokmaz ama masumdur işte ... Masum
ve içten bazen de çocukça ...
En çok Papatyaları severim ben ; tıpkı seni sevdiğim gibi neden diye sorma bana : Öyle işte ...
Brian was born in Hollywood, California. He has been composing music as
long as he can remember. Family members tell him that when he was very
young he began whistling nearly all the time. When someone would ask
what he was whistling, Brian would usually answer something like, "I
don't know. I just made it up."
He was only six years old when his parents bought a
baby grand piano, thinking that Brian's musical talents could use a more
polished medium. But Brian continued to whistle his songs. He was not
drawn to the keyboard. When he was ten years old, Brian began taking
piano lessons, but he soon became bored with the lessons. Besides, the
piano took time away from his new passion, baseball. So he gave up the
piano. His need to compose, however, would not be stopped. His friends
would often hear him whistling his newest compositions during practice
or games on the baseball diamond. At this young age, Brian was dreaming
of becoming a professional baseball player while whistling his own
songs.
Brian would occasionally sit down at that nearly
forgotten piano. He would improvise at the keyboard, just as he had
always improvised with his whistling, playing with the notes until
something started sounding just right. He was, without realizing it,
teaching himself to play the piano.
Also without intending to do it, Brian was training
himself to compose at the piano. By his early twenties, he was composing
songs for award-winning children's films. He was also still nurturing
his dream of playing professional baseball, but after unsuccessful
tryouts with professional teams, he sadly let that dream slip away.
It was during this time that his family suggested he
record his personal piano works and release them on CD. He had never
seriously considered recording for CD release, but when he recorded the
first album, it was so well received that he started spending all his
time composing and recording his own works. Now he jokes that the best
thing that ever happened to him was not becoming a professional baseball
player.
Many of Brian's compositions are used in movies and
television commercials in the United States, Canada, Sweden, Finland,
Hungary, etc... He has also achieved great success with his two duet
albums "Piano and Cello Duet" and "Piano and Violin Duet", inspiring
tens of thousands of piano, violin and cello players to perform Brian's
compositions all over the world.
In 2013 Brian was honored as the Honorary Cultural Ambassador for Yeongwol,
S. Korea.
“Sevgi” nin anlamını bilenlere: Herkesin dilinde şimdi SEVGİ ; SEVMEK ; SEVİYORUM … Bu kadar fazla mı kullanılmalıydı peki bu kelime … "Yıpranmamalı sürekli söylenip " der büyüklerimiz; Onlar hep sevgisini içinde saklar pek sık söylemez .Çatık kaşlıdır biraz asık suratlıdır ana babalar . baba lar ; asık suratlıdır anneler .. "Şımarmasın velet "derler .. Oysa hiç fazla sevgiden şımarır mı insan ? Acaba biz bu yüzden mi sevgiyi tam öğrenemeden büyüdük. Mesela bilirdik bizi sevdiklerini ama defalarca duymazdık ağızlarından o sebepledir ki utangaç büyüdür biraz . Sevgiyi söylemek sanki ayıpmış gibi .. Şimdi Biz o neslin çocukları şimdi nasıl deriz sevdiğimize haykıra haykıra " Seni Seviyorum". Şimdi açın sosyal medyayı televizyonları hep sevgi üzerine konuşulmuyor mu ? Söyleşilerde arkadaş toplantılarında romanlarda gazetelerin i sayfalarında koca puntolarla sayfalarca SEVGİ sürekli anlatılmıyor mu ? Bu kadar söylemeye çekindiğimiz sevgi nin açlığını çeker ve onun olduğu hikayeleri severek heyecanla takip ederiz..Mesela bakıyorum sevgililere aşk ve sevgi mesajına boğulmuş sms ler ; mailler ; televizyonlarda ilanı aşk etmeler İ bilboardlara reklam afişi gibi kocaman puntolarla sevgiyi reklam etmeler ; sevgiyi başlarında tabela varmış gibi yaşar ama çok kısa zamanda da tüketirler hatta Yalan bedenlere dokunan rüzgar irkilmesi gibi yaşanan ilşkilerde bile seni seviyorumlar havada uçuşur.. Peki gerçekten sevgi bu mu ? Biz gerçekten hakeden insanlara mı söylüyoruz sevdiğimizi yoksa değerini anlamadan yüreğimizde hissettiğimiz her kıpırtıyı sevgi ile anlamlandırıyoruz . Bir düşünün kaç tane gerçek sevgiyi gerçek sandığımız sanal sevgiler için geride bırakıp yitirdik ? Aslında biz asıl sevdiklerimize söyleyemeyiz sevdiğimizi dilimiz tutulur ayıplar gelir aklımıza büyüklerimizin dediği seviyorumlar düğüm olur ilmek ilmek takılıverir boğazımıza ve sonunda ya terkedilişin ardından tek başına bir deniz kıyısında ya da onun mezarı başında ağlarken haykırırız o iki elimeyi : SEVİ SEVİYORUM hep sevdim . Keşke yanımda olsan diye ..Yozlaşmış duygularımızın unuttuğu sevgi ; elindekinin kıymetini bilmeyip onu YOK ettiğimizde ortaya çıkan o KALP acısı ile akar gözlerimizden damla damla .. İşte o çektiğimiz acıda o kıymet bilmeme hissindeki "kıymet" tedir sevgi aslında .. Sevgi mücadele etmektir değer vermektir kıymetlidir .Gönül kuytunuzdadır o .. Sevdiğinden beklentisizdir ama kendi içinde aşk besler ; şevkat besler ; sahiplenme besler .. Çevrene bir baksana tüm kâinat sevgiyle yaratılmıştır aslında ve her canlı sevginin eseridir . Hem sevgi sadece sevgiliye ait değildir ki sevgi bir anne şefkatinde bir baba kucağında ; bir güneş yakışında bir gece karanlığında bir deniz kokusunda bir bebek gülüşünde ve bir yârin ölene kadar unutamadığın ilk öpüşündedir ..Sevgi bir çocuğun savaşta kaybettiği ailesinin ardından minik elleri ile sardığı kardeşinin ufacık gülümsemesinde ve küçük kız çocuğunun yüreğinde gizlidir . Şimdi bir başka bak etrafına .. Sevgi ile yaratılanı sevgisizliğin ile kirletme .. Kendini sev önce aileni ; yârini sev ; kardeşini ; dostunu ; komşunu ; dedeni ; büyükanneni ; balkonundaki çiçeği ; doğayı ; hayvanları sev ; nefes almayı ; renkleri sev ve insanları . Yüreğinde yeşert onu değer ver ve sakın hakadene söylemek için gecikme ... SEV ; ÇOK SEV ; KARŞILIKSIZ SEV VE GÖR BAK NASIL CENNET OLACAK DÜNYA!
İçimde öyle duygular var ki
Özgürgürlüğü çalınmış kuşlar gibi
Kiminin kemiğine bıçak dayalı
Kiminin boynunda ölüm halkası
Kimide ölesiye yorgun bir o kadar yaralı
Neyi özledim biliyormusun ?
Mutlu olmayı
İçimde bir burukluk hissetmeden
Hangi acılara gebe olduğnu hiç düşünmeden
Özgürce ve sınırsız mutlu olmayı
Ne isterdim biliyormusun ?
Yüreğimi parçalarcasına bir aaah çekmeden
Seni düşünmeyi , seni düşünürken gülümsemeyi
Bir anı olsun isterdim senden bana kalan , tek bir anı
Sensizlik boynumu büktüğünde yüreğimi ısıtacak
Bana sen olacak yokluğunu unutturacak bir anı
Hasretin , yüreğimi avuçlarının arasına her aldığında
Beni hüzünle boğup soluksuz bıraktığında
Seni benden fazla gören yeryüzünde ne varsa
Bu bir kuş olsa bile kıskanıyorum
Bazen çaresizlik öyle bir boy gösteriyor ki
Bir labirentin içinde buluyorum kendimi
Çıkmazlar sağ yanımda engellerse sol yanımda
Çaresizlik baş köşede ; ya mucize dedikleri
İşte o benden çok uzaklarda
Uykuya dalıpta uyanmak istemediğim bir çok gecem oldu
Sen değil acılar koynuma sokuldukça sokuldu
Sana olan hasretimi yatağımdaki boş yerini
Teninin tenime deyişini kısacası sana olan özlemimi
Ancak sensizliğe anlatabiliyorum
Yokluğunla dertleşirken gözlerimden iki damla yaş süzülüyor
Ve işte o an ben ağladığım için ağlıyorum
Senden sonra neyi özledim biliyormusun ?
Hayatı sevmeyi
Sensiz her şey o kadar boş o kadar anlamsız ki ..
Güneş parlaklığını kaybetmiş gözlerimde çiçekler güzelliğini
Renkleri o kadar mat öyle hüzün kokuyorlar ki ..
Bir çocuğun gözlerinde arıyorum seni
Bir kuşun göklerde süzülüşünde
Bulutlar resmini çizsin istiyorum
Biliyorum bu bir düş birazcıkta delice ..
Bazen neyi arzuluyorum biliyormusun ?
Ölümü ; onu hiç sevmesemde
Ölüm bana öyle yakın ki , o bende içimde
Ölüm yokluğun demek , çaresizlik ümitsizlik demek
Ölüm hayallerin bittiği yere gelir
Soğuk kokusunu bedene tene verir
Ben hep böyle için için eriyeceksem
Mutluluğu uzaktan başka gözlerde seyredeceksem
Sevgimi ayrılığa duygularımı acılara teslim edeceksem
Her gün ölmektense bir defa ölmeyi tercih ederim
Ne istiyorum biliyormusun ?
Zamanın benimle oynadığı oyunun bitmesini
Benden aldığı her şeyi geri vermesini
İçimi bir sevinç doldursun istiyorum
Yüreğim kıpır kıpır olsun kahkahalarım hıçkırıkları kıskandırmalı
Özgür bırakmak istiyorum
İçime hapsettiğim tüm duyguları çılgın veya akıllı
Bir günü bekliyorum bir günü
Bu öyle bir gün olmalı ki
Seni ayrılığın kollarından koparıp bana vermeli
İçimdeki bu acıyı hasreti dindirmeli
Kalbimin bedenimin ruhumun sana ihtiyacı var
Bunu bilmek zorunda bilmeli
O gün gelmek zorunda gelmeli .
İnsanlar birbirleriyle neden beraber oluyor hiç düşündün mü ? Neden bir arada kalıyor? Peki
İki yarımdan bir tam oluşuyor mu? İki yalniz yanyana
da olsa yalniz oluyor derler .. Biz iki yalniz ;yalnizligimizda
birlikte cogaldik bu sefer ; kalabaliklastik ; iki yarımdan koca bir Dünya yarattık ..
Aşk bazen umudunu kaybettigin anda çikmaz mı karsına ? .... Ummadığın
anda biri gelir ; O , sen gibidir ; O da eksiktir , yalnızdır ;
kocaman bir kalabalıkta tek başına bir koca yürektir O .. Konuşursun ;
nehir olur akar yalnızlığını anlatırsın . Paylaşılan yalnızlığınızda bir
AN gelir ve artık hiçbirşey eskisi gibi değildir.. İki yalnızın kalbi
çarpışmıştır işte... Kelebekler her gün
karın boşluğunda dans ediyordur artık ; her öpüş bal tadindadır. Her gün
biraz daha büyür ve biraz daha öğrenir ve her gün bir kez daha asik
olursun O na ... Önceliklerinin en üstünde kendin gibi onun adı kocaman
neonlarla yazar... Benliğin kaybolmadan biz olmuşsundur artık .. Çünku O
seni hep sen olman icin desteklemektedir. Sabahlari güne başlarken
suratında ‘Ama o var ve tam da bu dünyada ‘ hissi diğer şükranların
arasında en yukardadır artık ..
Eski Sen degilsindir ; kendini eksiltmeden çogalmişsındır ; açligin
doymus ; hiçligin kaybolmus ; bezginliğin mutluluğa adim atmıştır .Tüm
kısıtlanmisliklarin arasinda daha da güclenmis ; hayallerinin pesinden
koşar adim gitmeye baslamissindir.. Kör olduğunu sandığın için göremediğin rüyaları artık Onunla görüyorsundur. Ve hepsinin başlangıcı aslında sadece yakaladığın yarım sn lik o andır.. Aşk bir yerdesin biliyorum ; ayni yildiza bakiyor ve ozluyoruz
Dokunmanin tene değil yüreğe olduğunu biliyoruz .. Bu sebeple biz hep
yüregimize sariliyoruz. Her AŞK ı arayan kalbin O ANı yakalaması dileği ile... Yüreği ile seven iyi insanlara ithafen .....
Sen
benim hüzün yanımsın... Güneşin vurmadığı gölgede kalan yanım.
Kimselerin bilmediği kendime sakladığım. En çok ayazda kalmış olup da
rüzgara savuramadığım, alıp alıp defalarca sineme sardığım yanımsın. En
çok kanayan yarama sarmaya çalıştığımsın. Sardıkça kanayan kanadıkça
sardığımsın… Sen benim hüzün yanımsın.. Her doğan günle bir kez daha
ümidimi yıkan tarafımsın. “Olmadı olmayacak” dedirten hain düşmanımsın.
“Ah çıksa gelse şimdi…” diyecek kadar kendimi kaptırdığım saflığımsın.
“Çıksa ve gelse, alsa ve götürse…” diye çırpan kanadımsın. Ve her
defasında kendime kırk kez söyleyip kırk kez yanıldığımsın. Sen benim
hüzün yanımsın.. Söküp atamadığım umut çiçeklerini gömdüğüm
toprağımsın. Bahar gelir yeşerir diye yağmur, çamur, kar kış demeden
suladığımsın. Olur da bir gün açarsın diye beklediğim sevdamsın. Sevda
çiçekleri açar mı bilinmez ama umuduna umudumu bağladığımsın. Sen
benim hüzün yanımsın... Dar vakitte bulup tez zamandaki kaybımsın. “Ne
olur kal benimle” dedirtecek kadar yalvardığımsın. “Sensiz hayatı
istemiyorum” diyecek kadar uçurumdan kendimi attığımsın. Geceyle
gündüzümü, yanlışla doğrumu karıştıran arafımsın. Sahi sen benim soldan
soldan vuran yanımsın. Sen benim hüzün yanımsın.. Sensizken anlamını
yitirdiğim hayatımsın. Bütün kelimelerime yüklediğim anlamsın. “Sen”
diye başlayıp da bitiremediğim üç noktamsın. “Sen, sen ille de sen” diye
durup durup nefes aldığımsın. “Sen varsan ben varım” dedirtecek kadar
kendimi hiçe saydığımsın. Kaderi kaderime yazılsın diye her gün
Yaratıcıya yalvardığımsın. Aklımda, yüreğimde ve duamda olansın. Sen
benim hüzün yanımsın.. Bakışına hasret kaldığım, sesine özlemle
bağlandığımsın. Özlemim, hasretim, bakmaya doyamadığımsın. Bahtıma
doğanımsın. Olmazsa olmazsımsın. Nefretim, öfkem, kinim, sevincim,
umudum, düşüm, rüyam, hayalim en çok da ağlayan, en çok da ağlatan
yanımsın… Sen tarifi imkansız aşkımsın. Cansın… Candasın… Canımdan öte canımsın..!! Zehrî Aşk -Yusuf Duman
Zaman
geçiyor yaşlanıyoruz ... Doğum ve ölüm arasındaki yollardan farklı
hızlarda dolaşıyoruz .. Hepimiz biliyoruz bir sonu var hayatın .. Bir
gün hepimiz öleceğiz . Peki insanı sevdiklerinin ölümümü yoksa kendi
ölümü mü daha çok korkutur.? Ben ölmekten korkmuyorum .. İnsanların
tüm acılarını bitirdiğine inanıyorum hatta .. Huzuru bulacağımıza ..
Ama sevdiklerimin ölmesinden korkuyorum .. Dokunarak
seven birisi olarak beynimdeki hasrete karşı gelsemde kokusunu
özlediğimde burnumun tenini özlediğimde ellerimin sesini özlediğimde
kulaklarımın gülüşünü ve yüzünü özlediğimde gözlerimin sızısını nasıl
dindiririm bilemiyorum . Ölüm aslında en çok sizden sevdiklerinizi
alarak size en büyük kötülüğü yapar .. Ölen için an durur ama siz O
acılarla yaşamaya devam edersiniz .Hep söylenir ya "Ölüm herkesi değiştirir, ölü hariç”
diye . Ölüp gidenin arkasından kalan her yürek artık asla eskisi gibi
değildir. Özelliklede bir eş bir evlat bir ana bir baba ise geride kalan
.. Bir köşe yazısında okumuştum Bedia Ceylan ın babasının ardından ne yazdığını :
“Abime yemin ettirdim; ‘Babamı yıkarken saçından keseceksin’ dedim. Kesti. Kutsal emanetimi bir kutuya koydum, bakıyorum bayram sabahları, saçları aynı..."
O an hiç ölen babasını hiç tanımasam da bir mengeneyle sıkışmış olan
kalbimin acısına daha fazla dayanamadım . Sağnak oldu gözlerim için için
ağladım Kendimi gördüm onda ; o kadın da ben gibiydi işte kokluyordu o
bir tutam saçı ; dokunuyordu babasının saçlarına ve
gözlerini kapatıp yıllar önce babasına doya doya sarıldığı anları
yaşıyordu zihninde ..
MÜSLÜM GÜRSES in ölümünün ardından kıymetli eşi MUHTEREM NUR şöyle anlatmıştı eşinden ayrılmanın acısını :
""" DÜNYA nın EN İYİ İNSANINI KAYBETTİĞİM İÇİN ÇOK ÜZÜLÜYORUM . ONUN GİBİ BİRİ BİR DAHA DÜNYAYA GELMEYECEK BİLİYORUM ..""
Nasıl başka kelimelerle anlatılabilir di ki ??? Dünyanın en iyi insanı
diyordu yıllardır aynı yastığa baş koyduğu adam için ...
Mehmet Ali Birand ın ölümünün ardından ailesi gazeteye ilanı şu şekilde vermişti : "Cemre Birand'ın en yakın arkadaşı ve eşi Mehmet Ali Birand'ı kaybettik"
O tek satır ne çok anlam yüklüydü .. Onlar çok iyi arkadaşlarıdı çünkü
dostlardı .. Cemre Birand ın en kötü en kederli anlarında yanındaki adam
dı eşi ve en yakın dostu Mehmet Ali Birand .Sevinçlerle coşmamışlardı
sadece kederlerle de mücadele etmiş birbirlerine yolda olmuşlardı. Ne
acıki Cemre Birand için acı iki taraflıydı hem en yakın arkadaşını
kaybetmiş hemde aynı yastığa baş koyduğu eşini aşkını kaybetmişti..
Aşk ; sevgi anlam kazanır mı dostluk olmayınca paylaşmadıkça acılarla
sınanmadıkça birbirine destek olmadıkça hastalıkta sağlıkta elini
bırakmamak için yeminler dilden akmadıkça .? Hepimimizin acıları
hüzünleri gizlidir. Kimse bilmez çünkü paylaşmaktan çekiniriz korkarız ;
kimsenin bizim acılarımızı anlayamacağını düşünürüz . Güzel
anlarınızda yanınızda olan dost bildiklerinizin zor anınızda teker teker
dağıldığını görürsünüz . Sizin içinizde hissettiğiniz kadar asla bir
başkası hissedemez kederlerinizi..
Şimdiki aşklara sevgilere bakıyorum da neyi tükettik çok açık aslında
"paylaşmayı" .. Sıkıntılar kapımızı çaldığında sevdiklerimizin elini
sımsıkı tutacak cesaretimizi kaybettik biz . Bu sebepledir ki acılar
ayrılıklar hatta ölümler bile bu kadar yaralamıyor bizi ... En ateşli
sevdaları bir ufak kelimeye bir kriz haline söndürdük biz ..
Üç kadının Üç hikayesinde de aslında aynı ortak nokta vardı kederleri
paylaşacak kadar yakın olmak .. Sevgi Aşk hiç farketmez anne , evlat,eş,
sevgili , yâr adı ne olursa olsun eğer yüreklerde iz bırakmak
istiyorsan , ölümsüz olmak istiyorsan yürekte ; öyle sev ki gülmek te
sizinle olsun ağlamakta ; sevinç te sizinle sıkıntıda ; mutlulukta
sizinle hüzünde ...
Öyle SEV ki hiç kimseler yokken sen var ol .. Sonunu bilmediğimiz KADER de sen kader değil KEDER arkadaşı ol..
KADER e inat KEDER de bir olan tüm SEVGİLERE ve AŞK lara ithafen : Ölümsüz olmanız dileğıyle
Ne olduğumun kim olduğumun aslında pek önemi yok bir kadınım sadece
hisleri ile hayata dokunan ..
Hayatı kalemiyle kağıtlara kazıyan sandık içi hayallerini kağıtlara
taşıyan 32 yaşında bir kadın KumruHatun.
Birden bire ne olduğunu anlamadan bir bakmışım Dünyada yım .
İnsanlar doğarken ailelerini seçemiyor doğarken babam bu olsun annem de
bu olsun diyemiyoruz. Ama geçmişe bakıyorum da yine doğacaksın deseler
aynı anne babanın kızı olmak isterdim . Yaşanılan sıkıntılar üzüntüler
ne olursa olsun ailemin şevkatini hiçbirşeye değişmem . Ailenin deli
hırçın asi kızı olan ben bindiğim hayat gemisi ile biraz dalgalı biraz
sakin babam ile fırtınalı annem ile sağnak yağışlı kardeşim ile de
lodoslu poyrazlı geçen çocukluk ve geçlık yolcuğunu tamamladıktan sonra
iş hayatına atıldım.Bankacı oldum ailem bankacı olmamı istedi diye sabah
9 akşam 5 dediler ohh.. Ama ben hep tiyatrocu olmak istedim ve bir
yazar.. Lise ve üniversitede tiyatro çalışmaları iş hayatı ile bitti
gitti.. Bende şartlarımdan zevk almaya karar verdim . Bankaya hiçbir
zaman finans ve matematik ağırlıklı masa başı iş olarak bakmadım . Şube
bir tiyatro sahnesi her gün ayrı bir oyun bir monolog hatta bazı günler
bir müzikal dedim . 10 yılda binlerce hayata dokundum binlerce insan
tanıdım ve şu an orta düzey yönetici sevyesindeyim . Hayat bir mutlu
olmak oyunu ise ve mutsuzlukla savaşmak gerekli ise en iyi stratejiyi
kurmak bizim işimiz .
Deliyim ben hayata farklı açılardan bakabilen bir deli ve bir kumru
aşkın kumrulardaki gibi ayrıcalıklı olduğununa inanan bir kuş ..
Hayal ettim ve başlangıcı burası .. Şimdi Hayali kağıda çizme zamanı .. Perde Açılsın